16. Gün (25 Eylül):
Gelidonya Feneri- Adrasan
Bu sabah acele
etmeliyiz yolumuz uzun ve zahmetli bu nedenle kahvaltıyı kısa kesip erkenden
yola koyuluyoruz. Ne yazık ki yürüyüşümüz tırmanışla başlıyor, hiç sevmediğim
bir şey; ama yapacak bir şey yok. Yürümeye devam, bu bölgede yani Karaöz-
Çıralı arasında çam ağaçları yoğunlukta olduğu için serin bir yürüyüş oluyor,
ne de olsa ısıyı ağaçlar emiyor bizde rahat ediyoruz. Kaş bölgesinde böyle
değildi makiler yoğunlukta olduğu için dinlenmek için gölge arıyorduk.
Gelidonya bölgesi yaban hayatın yoğunlukla yaşadığı bir yer, yürüyüşümüz
sırasında domuz sürüsü ile karşılaşıyoruz, epey de büyükler bizden korkup
kaçıyorlar. İnsanın ne denli vahşi bir canlı olduğunu ve her hayvanın bizden
korkup kaçtığını görmek bize varlığımızı sorgulatıyor. Düşünün yürüyüşlerde
gördüğüm kurt bile bizi gördüğünde arkasına bakmadan kaçmıştı, neyse konuyu
derinleştirmeden devam edelim. Yürüyüşün tamamı sık ormanların olduğu enfes bir
bölgeden geçiyor, doğrusu çok keyifli bu parkurda yürümek. Hatırlatmam gereken
bir şey, Karaöz’den sonra Korsan koyunda su mevcut onun haricinde 1-2 km.
ileride bir çeşme var bunun haricinde Adrasan koyuna kadar su bulunmuyor,
geceyi Gelidonya’da geçireceklerin su getirmeleri gerekmekte. Nihayet sık orman bitiyor ve yukardan bakınca
Adrasan görünüyor. Yol stabilizeye dönüşüyor ve orman yolundan Adrasan sahiline
iniyoruz. Düşüncemiz pansiyonda kalmak uygun fiyatlı bir yer bulursak hemen
yerleşip denizin keyfini çıkaracağız. Denize uzak bir yerden fiyat alıyoruz pek
cazip gelmiyor sonrasında denize sıfır Maviyalı Otelden fiyat alıyoruz. Oda
kahvaltı 50 TL. doğrusu otelin denize sıfır olması işimize geliyor ve hemen
odalarımıza yerleşiyoruz. Kirli çamaşırlarımızı yıkayıp asıyoruz ardından
denizin keyfini sürüyoruz. Otelin sahibi Yusuf Bey Hataylı buraya yıllar önce
yerleşmiş. Bize otelde akşam yemeği olmamasına rağmen, özel olarak taze tavuk
alıp geliyor ve ızgarada pişiriyor Aysun ve Mehmet içerde pilavı hazırlıyor,
otelin mutfağı bize emanet : ) Muhammet ise salatayı yapıyor. Muhammet’i size
tanıtmadım, Pakistanlı bir arkadaşımız buraya çalışmak için gelmiş. Tabi
sonrasında işin aslı değişiyor meğer Muhammet Pakistan’da tüccarmış. Çin’den
ürün getirip satıyormuş; ama mafyaya para ödemediği için öldürülmek istenmiş ve
o da diğer kardeşleri gibi kaçmak zorunda kalmış. Normalde Bilgisayar mühendisi
ve 5 dil biliyor; ama ülkemizde resepsiyonist olarak çalışıyor. Türkçeyi bizim
İngilizce’yi konuştuğumuz gibi konuşuyor. Hep beraber yemeğimizi yiyoruz. Bu
yemeğin bedeli kişi başı 15 TL. Yemekten sonra sahil turuna çıkıyoruz, sahil
turu dediysem Adrasan zaten 500 m. sahili olan küçük bir belde, sakin sessiz
bir yer arayanlara tavsiye ederim. Bakkalın olduğu yerden geçerken alkolün
dozunu aşan bir genç annesini dövüyor, şaşkınız ve müdahele etmek istiyoruz,
bizden önce davrananlar ayırmak istiyor; ama bir bakıyoruz işin rengi
değişiyor. Aile toplanıyor siz ne karışıyorsunuz deyip bıçak çekiyorlar. Al
başına bela müdahele edenler pişman oluyorlar, bizde kenardan izliyoruz ve olay
yatışıyor herkes dağılıyor. Biz de ilerleyip bir bankta oturuyoruz rüzgarın
sesi kulaklarımıza işliyor şimdi uyuma zamanı yarın Musa dağına tırmanacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder