7. Gün (16 Eylül): Xantos-Çavdır-Çayköy-Üzümlü-Akbel-Patara
(Gelemiş)
Bugün Hasan abi bizi
aracıyla Xantos kentine bırakıyor, buradan asfalt üzerinden 2,5 km. yürüyüp
Çavdır köyüne ulaşıyoruz. Tabelayı izleyip mezarlık içerisinden patika bir yola
giriyoruz, hava sıcak ve bölgede sadece zeytin ağaçları olması nedeniyle
keyifsiz bir yürüyüş oluyor, hiç gölge yok. Tek tesellimiz Xantos kentine Roma
döneminde su getirmek için yapılan su kemerlerinde ilerlememiz. Aslında tarihin
üzerinden yürümek birazda anlamsız geliyor; çünkü birkaç milyon kişi bu yolu
kullandığında, eminim yol yok olacaktır, Kate Clow bunu düşünmeli!. Çayköy’e varmak üzereyiz, o da ne! Kocaman
sırf bir şeyleri parçalamak için yetiştirildiğini düşündüğümüz iki kangal
kırması köpeğin saldırısına uğruyoruz. Yanımda biber gazı var; ama etkili olacağından
emin değilim. Önce biri peşimizden havlayarak geliyor, mesafe 5m. salyaları
akarak bizi parçalayacak, nasıl bir cesaret bilmiyorum Aysun’a yürümeye devam
etmesini ve köpeğe bakmamasını söylüyorum. Ardından köpeğe sırtımı dönüyorum.
Normalde bisiklet turlarından bu görüntüye alışkınım. Onlarla konuşarak biraz
kek, pasta vererek sulh yolunu bulabiliyordum; ancak bu sefer öyle olmayacak.
10 m. yürüyorum arkamı döndüğümde köpek mesafeyi artırıyor; ama saldırı da
yapmıyor belli ki o da benden çekiniyor. O kadar sakinim ki köpeğe tek kelime
etmiyorum, sıkıysa gel modundayım. Ve sonrasında olan oluyor, 2. Köpek geliyor
ve bu daha saldırgan, etrafımızı çeviriyorlar mesafe giderek düşüyor 1m. Artık
yapacak bir şey kalmıyor savunmadan saldırıya geçmem lazım, yoksa ikimizi de
parçalayacaklar, biber gazıyla müdahale ediyorum. O da ne? Köpekler olduğu
yerde kalıyor saldırıyı bırakıyorlar, etkili bir çözüm oldu. Onlar kaşındı; ama
ben başlatmadım. Çayköy’e ulaşıyoruz. Köylüye
durumu anlatıyoruz, onlardan aynı köpeklerin daha önce birilerini daha
ısırdığını öğreniyoruz, belli ki Kate bu yolun tamamını yürümemiş! Tavsiyem bu
parkura hiç girmeyin, hem keyifsiz hem de köpekli : ) Köyde bir aileye soğuk su
soruyoruz, tabi sonrasında sohbet başlıyor, çaylar çorbalar geliyor ikramlar
fazlaca. Hikayelerini dinliyoruz bizlerde onlara anlatıyoruz, burası ayrı bir
alem sanki farklı ülkede yaşıyoruz. Bize taze badem kırıp ikram ediyorlar, evin
küçük oğlu Hüseyin pek bir hamarat bizle çok ilgileniyor. Yürüyüşümüze su
arkında devam ediyoruz, tarihi su köprüsünün üzerinden geçiyoruz. Üzümlü köyüne
çok yakınız, doğrusu parkurun keyifsizliği yüzünden bir araca el kaldırıyoruz,
sağ olsunlar durup alıyorlar ve üzümlü köyüne varıyoruz, Türk kahvesi içer
misiniz diyorlar? İstemez miyiz seve seve, arabadaki teyzemiz namazını kılarken
bizi alan kızıyla sohbete başlıyoruz Muğla’da öğretmen kendisi ve halimizden
anlıyor üzüm getiriyor, ardından evin reisi geliyor onunla da sohbet ediyoruz ve
bana iş teklifinde bulunuyor. Antalya Büyük Şehir Belediyesi Kaş ilçesinde
görevlendirmek üzere, gel yerleş buralara diyor, doğrusu cazip teklif düşünmek
lazım. Öğretmen hanım saatin ilerlemesi nedeniyle bizi Akbel’e bırakmak istiyor
seve seve kabul ediyoruz, hava kararmak üzereyken Akbel’deyiz, oradan da
minibüsle Patara’ya iniyoruz bu sefer diğer ucuna (Gelemiş), eee sahil 22 km.
olunca : ) Patara da Camel ve Medusa kamping var, biz Medusayı seçiyoruz, 10 TL
karşılığında çadırlarımızı kuruyoruz. Akşam Patara ekibi geliyor keyifli bir
akşam oluyor, ateş başında sucuklar falan; ama biz Çayköy ’de bize istemesek de
zorla yolluk yapan ablanın koyduklarını atamıyoruz, çünkü belli ki durumları
pek iyi değil, ahde vefa ile peynir, zeytin ve yufkadan oluşan yolluğu yiyoruz,
çöpe atmak haddimize değil! Bizimkiler sucuklara gömülüyor ve bu günde bitiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder