1 Kasım 2016 Salı

Likya Yolu Günlüğü 7. Gün (Xantos-Çavdır-Çayköy-Üzümlü-Akbel-Patara Gelemiş)



7. Gün (16 Eylül): Xantos-Çavdır-Çayköy-Üzümlü-Akbel-Patara (Gelemiş)

Bugün Hasan abi bizi aracıyla Xantos kentine bırakıyor, buradan asfalt üzerinden 2,5 km. yürüyüp Çavdır köyüne ulaşıyoruz. Tabelayı izleyip mezarlık içerisinden patika bir yola giriyoruz, hava sıcak ve bölgede sadece zeytin ağaçları olması nedeniyle keyifsiz bir yürüyüş oluyor, hiç gölge yok. Tek tesellimiz Xantos kentine Roma döneminde su getirmek için yapılan su kemerlerinde ilerlememiz. Aslında tarihin üzerinden yürümek birazda anlamsız geliyor; çünkü birkaç milyon kişi bu yolu kullandığında, eminim yol yok olacaktır, Kate Clow bunu düşünmeli!.  Çayköy’e varmak üzereyiz, o da ne! Kocaman sırf bir şeyleri parçalamak için yetiştirildiğini düşündüğümüz iki kangal kırması köpeğin saldırısına uğruyoruz. Yanımda biber gazı var; ama etkili olacağından emin değilim. Önce biri peşimizden havlayarak geliyor, mesafe 5m. salyaları akarak bizi parçalayacak, nasıl bir cesaret bilmiyorum Aysun’a yürümeye devam etmesini ve köpeğe bakmamasını söylüyorum. Ardından köpeğe sırtımı dönüyorum. Normalde bisiklet turlarından bu görüntüye alışkınım. Onlarla konuşarak biraz kek, pasta vererek sulh yolunu bulabiliyordum; ancak bu sefer öyle olmayacak. 10 m. yürüyorum arkamı döndüğümde köpek mesafeyi artırıyor; ama saldırı da yapmıyor belli ki o da benden çekiniyor. O kadar sakinim ki köpeğe tek kelime etmiyorum, sıkıysa gel modundayım. Ve sonrasında olan oluyor, 2. Köpek geliyor ve bu daha saldırgan, etrafımızı çeviriyorlar mesafe giderek düşüyor 1m. Artık yapacak bir şey kalmıyor savunmadan saldırıya geçmem lazım, yoksa ikimizi de parçalayacaklar, biber gazıyla müdahale ediyorum. O da ne? Köpekler olduğu yerde kalıyor saldırıyı bırakıyorlar, etkili bir çözüm oldu. Onlar kaşındı; ama ben başlatmadım.  Çayköy’e ulaşıyoruz. Köylüye durumu anlatıyoruz, onlardan aynı köpeklerin daha önce birilerini daha ısırdığını öğreniyoruz, belli ki Kate bu yolun tamamını yürümemiş! Tavsiyem bu parkura hiç girmeyin, hem keyifsiz hem de köpekli : ) Köyde bir aileye soğuk su soruyoruz, tabi sonrasında sohbet başlıyor, çaylar çorbalar geliyor ikramlar fazlaca. Hikayelerini dinliyoruz bizlerde onlara anlatıyoruz, burası ayrı bir alem sanki farklı ülkede yaşıyoruz. Bize taze badem kırıp ikram ediyorlar, evin küçük oğlu Hüseyin pek bir hamarat bizle çok ilgileniyor. Yürüyüşümüze su arkında devam ediyoruz, tarihi su köprüsünün üzerinden geçiyoruz. Üzümlü köyüne çok yakınız, doğrusu parkurun keyifsizliği yüzünden bir araca el kaldırıyoruz, sağ olsunlar durup alıyorlar ve üzümlü köyüne varıyoruz, Türk kahvesi içer misiniz diyorlar? İstemez miyiz seve seve, arabadaki teyzemiz namazını kılarken bizi alan kızıyla sohbete başlıyoruz Muğla’da öğretmen kendisi ve halimizden anlıyor üzüm getiriyor, ardından evin reisi geliyor onunla da sohbet ediyoruz ve bana iş teklifinde bulunuyor. Antalya Büyük Şehir Belediyesi Kaş ilçesinde görevlendirmek üzere, gel yerleş buralara diyor, doğrusu cazip teklif düşünmek lazım. Öğretmen hanım saatin ilerlemesi nedeniyle bizi Akbel’e bırakmak istiyor seve seve kabul ediyoruz, hava kararmak üzereyken Akbel’deyiz, oradan da minibüsle Patara’ya iniyoruz bu sefer diğer ucuna (Gelemiş), eee sahil 22 km. olunca : ) Patara da Camel ve Medusa kamping var, biz Medusayı seçiyoruz, 10 TL karşılığında çadırlarımızı kuruyoruz. Akşam Patara ekibi geliyor keyifli bir akşam oluyor, ateş başında sucuklar falan; ama biz Çayköy ’de bize istemesek de zorla yolluk yapan ablanın koyduklarını atamıyoruz, çünkü belli ki durumları pek iyi değil, ahde vefa ile peynir, zeytin ve yufkadan oluşan yolluğu yiyoruz, çöpe atmak haddimize değil! Bizimkiler sucuklara gömülüyor ve bu günde bitiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder